Logo
Göç Araştırmaları Vakfı Yayımlanan Kitaplar

2023 Yılı Yayımlanan Kitaplar
TÜRK DİASPORASININ SİYASAL KATILIM GÜNDEMİ 2023 Seçimleri ve Diaspora
Siyasi partiler ve hükûmetler kitlesel göçün başladığı 1960’lı yıllardan itibaren Türk diasporası ile ilgili meseleleri farklı boyutlarıyla parti ve hükûmet programlarına almışlardır. Hükûmetlerin ve siyasetin diasporaya yönelik programları, Türkiye’nin sosyoekonomik, siyasi ve güvenlik gündemiyle ilişkili olarak dönemsel farklılıklar göstermiştir. İlk dönemlerde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumla bağlantılı olarak diasporanın tasarruflarını ve yatırımlarını ana vatana çekme politikaları öne çıkarken, diasporanın mesken ülkelerde kalıcı olmaya başlamasıyla birlikte eğitim hizmetleri, kültür ve dinî hizmetler de programlarda yer bulmaya başlamıştır. Türk diasporasının bulunduğu ülkelerde oy kullanmaya başladığı 2014 yılından sonra ise özellikle iktidar ve ana muhalefet partilerinin programları Türk diasporasıyla ilgili konulara daha fazla yoğunlaşmıştır. Bu anlamda Türk diasporası mensupları, kendilerinin özne olarak görülmesini ve siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik gündemlerinin hem bireysel ve toplumsal ihtiyaçları açısından hem de mesken ülkeden ve ana vatandan beklentileri açısından ele alınmasını ummaktadırlar. Bunun sebebi; hükûmete talip olan siyasi partilerin iktidara gelmesi hâlinde diaspora özelinde izleyecekleri politikaların, uygulayacakları programların ve mesken ülke hükûmetleri ile kuracakları ilişkilerin hem kendilerinin hem de ana vatanlarının geleceği açısından önem arz etmesidir.
ALTMIŞINCI YILINDA ALMANYA TÜRK TOPLUMU
Türk dış göçü Almanya’ya göç üzerinden sembolleşmiştir. Almanya’nın dış göç tarihimizdeki sosyal, kültürel, ekono – mik ve siyasi yeri ile Türk göçmen nüfusunun yoğunluğu bu sembolleşmenin haklı zeminini oluşturur. Her ne kadar Almanya’ya göçün geçmişi Osmanlı Devleti dönemine kadar gitse de 1961 yılında nota teatisi yoluyla resmileşen işgücü göçü 1961’i milat yapar. Bu nedenledir ki her 10 yılda gerek kamu gerekse akademi ve sivil kuruluşlar değişik etkinliklerle göçün on yıllık devre – lerini değerlendirmeye alır. Göç Araştırmaları Vakfı da bu çerçevede Göç’ün 60’ıncı yılında Almanya Türk toplumunu farklı yönleriyle ele alan 8-22 Ekim 2021 tarihleri arasında bir sempozyum düzenlemiştir. Bu sempozyumda çoğunluğu Türkiye ve Almanya’dan olmak üzere 16 sunum yapılmıştır. Bu sunumlardan 11 tanesi de bu kitabın bölümlerini oluştur – maktadır. Almanya Türk toplumunun oluşumu büyük oranda işgücü göçüyle şekillenmiştir. İlk kuşak göçmenler ilk başlarda geçici olarak göç etmişler ancak süreç içinde kalıcı bir toplu – ma dönüşmüştür. 1970’li yıllarda hızlanan aile birleşimi ile genelde Avrupa, özelde ise Almanya Türk toplumunun temelleri atılmıştır. İkinci kuşak büyük oranda ebeveynleri Türkiye’de doğmuş ve büyümüş kişilerden oluşmuş, üçüncü kuşak ise ağırlıklı anne veya babasından birisi Almanya doğumlu diğeri Türkiye doğumlu kişilerden oluşmuştur. Dördüncü kuşağın ise neredeyse tamamının Almanya doğumlu anne ve babadan olduğu söylenebilir. Altmışıncı yılda ele aldığımız Almanya Türk toplumunun yeni kuşağı işte eğitimi ve sosyalizasyonu Almanya’da gerçekleşen ailelerin çocuklarıdır.
GÖÇÜN KUŞAKLAR ARASI SONUÇLARI
Göçün Kuşaklar Arası Sonuçları: Türkiye ve Avrupa’da Durağanlığın ve Değişimin Sosyo-Ekonomik, Ailesel ve Kültürel Kalıplar” isimli bu kitap; Avrupa’da üç kuşak göçmen aileler hakkında veri toplayan ilk anket çalışması olan “2000 Aileler: Avrupa’daki Türklerin Göç Tarihi” projesinin verilerine dayanılarak yazılmıştır. Mevzubahis bu kitap, Türkiye’deki beş ilçeden (Akçaabat-Trabzon, Acıpayam-Denizli, Şarkışla-Sivas, Emirdağ-Afyon ve Kulu-Konya) Avrupa’daki 9 ülkeye göç eden Türk göçmenlerin ve ailelerinin Türkiye’deki hiç göç etmeyen muadilleriyle karşılaştırarak toplamda 2000 ailenin yani 48.978 kişinin bilgilerinin toplanması ile göçün; eğitim, evlilik, doğurganlık, arkadaşlar, toplumsal cinsiyet ve dindarlık gibi çok çeşitli bağlamlarda incelenmekte ve Avrupa’ya Türk göçünün kuşaklar arası sonuçlarını, yaşamlarındaki dönüşümleri ve süreklilikleri ortaya koymaktadır.
2022 Yılı Yayımlanan Kitaplar
İSLAMOFOBİ VE HUKUK
İslamofobi ve Hukuk, İslamofobi kavramını ve Müslümanların Amerika Birleşik Devletlerinde ayrımcılık temelinde yaşadıkları sorunları hukuki bir bakış açısıyla ele alan makalelerden oluşmasından ötürü dikkate değer bir eserdir. Kitaptaki; günlük hayatın farklı alanlarından siyasete, kurumsal yapılardan medya söylemlerine dek bir çok boyutu kapsamlı bir şekilde Amerikan hukuk sistemi süzgecinden geçiren sistematik anlatı, bu boyutları kuramsallaştırarak veyahut mevcut kuramlarla ilişkilendirerek akademik bir derinlik yakalamaktadır. Ayrıca kitaptaki birçok bölüm Müslümanların ülkedeki tarihinin hukuk düzeni üzerinden bir okuması eşliğinde Amerikan siyaseti ve hukuk tarihi gibi birçok temel konuda okuyucuya başlangıç seviyesi mahiyetinde bir bilgi birikimi vaat etmektedir. Nitekim İslamofobi, eserde de sıklıkla vurgulandığı üzere göçmenlik, ırksal ayrışma, toplumsal cinsiyet, mülkiyet hakkı gibi birçok kesişimsel alanla çoğu zaman birlikte tezahür etmekte ve bu alanlar birbirlerini besleyerek varlıklarını güçlendirmektedir. Birçok okuyucunun kitapta kendi zihin dünyasına ait belli belirsiz ve sisli kavramları berrak bir şekilde yeniden keşfedecek olmasının yanı sıra birçok sosyal bilimci de kendi çalışma alanlarına dokunan noktalar bulacaktır. Bu sebeple, her bir bölümün okuyucuya ulaşmasını çok önemsemekte ve bu eserin Türkçe literatürde de bu alanda yapılacak nice çalışmalara öncülük etmesini temenni etmekteyiz.
Özgürlük, Eşitlik ve Hoşgörüsüzlük
İslam ile ilişkiler meselesi, Batı toplumlarının liberallik düzeyini ortaya koyan temel yeterlilik sınavıdır. Kai Hafez, Almanya ve Avrupa’daki İslam’ın eşitlik, entegrasyon ve tanınma konularıyla ilişkisi hakkında ilk geniş kapsamlı durum tespitini yapmıştır. Metinden anlıyoruz ki siyasi sistemler kendilerini yavaş yavaş Müslümanların varlığına göre düzenlerken “liberal toplum” çoğu zaman liberalliğin gereklerinin çok gerisinde kalmıştır. “Sarrazin tartışması” ve ırkçı cinayetler, birçok Avrupalının, küreselleşmeyi kendi yaşam dünyalarına entegre etme konusunda acizliğinin sadece görünen marjinal yüzüdür. Demokrasiyi koruyabilmek için, “liberal toplumun” yeniden icat edilmesine gereksinim vardır. Sadece politika ve vatandaşlar değil aynı zamanda medya, bilim, okul ve kilise kurumları da baştan aşağıya kendini yenilemek zorundadır.
Post-Diaspora Koşulları
Bu kitap, devletin ülke dışında bulunan vatandaşlarının sosyal güvenliğine, eğitim öğretimine ve insan güvenliğine yaptığı katkılarla ilgili literatürdeki bir boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra Michel S. Laguerre, post-diaspora imkanlarının yükselişini yani diaspora statüsünün geçirdiği özgürleştirici dönüşümü açıklama gayretindedir. Laguerre, devletin sağladığı sınır ötesi hizmetlere, çeşitli kurumlar tarafından geliştirilen sınır ötesi mekanizmalara ve sınır ötesi idare ile yönetişim biçimlerine özellikle dikkat çekmektedir. Karmaşık sınır ötesi idari düzenlemelere, sınır ötesi kurum ve kuruluşların çokluğuna ve devletin bu sınır ötesi girişimlerde bulunabilmesine hukuki bir zemin oluşturan yeni yasaların çıkarılmasına yazdıklarıyla ışık tutmaktadır. Göçmenlerin vatandaş statüsüne sahip olma ve ana vatanda yaşayan kişilere sunulanlarla aynı hak ve ayrıcalıklardan yararlanma imkânı, post-diaspora şartlarının gerçekleşmesini sağlayan kozmo-ulusal bağlamı belirleyen husustur.
GÖÇLER ÇAĞI
“Bu kitap uluslararası göçün insanlık tarihinde bir sapma değil, aksine süregelen bir durum olduğunu savunmaktadır. Nüfus hareketleri daima ekonomik dönüşümlere, teknolojik değişime, demografik geçişlere, jeopolitik kaymalara, çatışma ve savaşlara eşlik etmiştir. Son beş yüzyıl boyunca göç; sömürgecilik, sanayileşme, ulus-devlet oluşumu ve kapitalist dünya pazarının gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bununla birlikte uluslararası göç hiçbir zaman bugün olduğu kadar yaygın ve siyaseten önemli olmamıştır. Siyasi liderler daha önce hiçbir zaman göç sorunlarına bu kadar öncelik vermemiştir. Göçler Çağı’nın ayırt edici özelliği uluslararası göçün gittikçe daha fazla ülke ve bölgeyi etkileme şeklinden ve tüm dünyayı etkileyen siyasi, ekonomik ve kültürel dönüşümle bağlantısından ileri gelen küresel niteliğidir. Bu kitap uluslararası göçün başlıca nedenlerini, süreçlerini ve etkilerini araştırmaya çalışmıştır. Altıncı, Yedinci, Sekizinci ve Dokuzuncu bölümlerde tartışıldığı üzere çağdaş göç örüntüleri Beşinci bölümde vurgulandığı gibi toplumlar arasındaki tarihsel ilişkilere dayanmakta ve çok sayıda siyasi, demografik, sosyoekonomik, coğrafi ve kültürel süreç tarafından şekillendirilmektedir. Göç, ülkelerdeki etnik çeşitliliğin artmasına ve devletler ile toplumlar arasındaki ulusötesi bağların derinleşmesine katkıda bulunmuştur. Göçler genellikle işgal, istihdam ve mültecileri kabul etme kararlarının doğrudan veya dolaylı sonucu olduğundan, uluslararası göçler hükümet politikalarından önemli ölçüde etkilenmektedir.” “Göçler Çağı hem tarihteki hem de günümüzdeki küresel göç örüntülerini anlamak için en kapsamlı rehberdir. Son baskı da bu değerlendirmeyi doğruluyor. En yeni teoriler ve kanıtlardan yararlanan yazarlar uluslararası göçün nedenlerini ve bunun sonucunda ortaya insan akışlarının gönderen ve kabul eden toplumlar üzerinde yarattığı sonuçları aydınlatıyor. Ulusların bu akışları yönetme çabasıyla ilgili politikalara dair yazarların yaptığı eleştirel değerlendirmeleri politika yapıcılar ve halk mutlaka okumalıdır.” – Douglas S. Massey, Princeton Üniversitesi, ABD
DİASPORA
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de “diaspora” kelimesi, bireyler veya gruplar ile topraklar, devletler, milletler veya kendilerini özdeşleştirdikleri halklar arasında var olan herhangi bir bağlantının bildirilmesi söz konusu olduğunda sık kullanılan bir kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu terim artık siyaset, ekonomi, gazetecilik ve hukuk sözlüklerinin bir parçasıdır ve kullanımı yalnızca bu alanların her birinde, yalnızca göç boyutunun çok ötesinde, aynı zamanda tarihiyle yakından bağlantılı ilk anlamı olan Yahudi halkının çok ötesinde artmaktadır. Bu kavramın kullanımı, çok uzun vadede dâhil olmak üzere izlenebilecek bir geçmişe sahiptir. Stéphane Dufoix, bu çalışmasında, ilk kez MÖ 3. yüzyılda ortaya çıkan “diaspora” kelimesinin, son otuz yılda, genellikle mevcut dünyamızın karmaşıklığını kavramak için ideal olarak kabul edilen çağdaş bir konseptte nasıl geliştiğini ustaca izliyor. Bu eser MÖ 3. yüzyılda kelimenin oluşumundan en son dönüşümlerine ve “iyi uygulamalara” görüşüne kadar bu kullanımların coğrafyasını takip etmeyi amaçlayan ilk akademik çalışmadır. Yazar, “diaspora” kavramının iki bin yılı kapsayan tarihçesini semantik, tarih ve sosyolojinin eşi benzeri görülmemiş bir kombinasyonu ile disiplinler arası bir yöntemle incelemektedir. Stéphane Dufoix, belki de paradoksal olarak, tam olarak anlaşılamamışken yerel dillere girmiş bir kelimenin tarihsel sosyosemantiğini araştırıyor.
VATANSIZLIK
Ulus devlet yapılarıyla birlikte, devletle kişi arasında oluşan hukuki aidiyetin adı olan “vatandaşlık”, devletlerin belirlediği kurallar çerçevesinde elde edilmekte ve kaybedilmektedir. Vatandaşlık, bir takım haklara sahip olmanın temel dayanağı iken, hiçbir devletin vatandaşı olmamayı niteleyen vatansızlık ise, kişinin devlet himayesinden yoksunluğunu ifade etmektedir. Bu durumda uluslararası sözleşmeler vatansız kişilerin hak talebinde bulunabilmesinin başlıca referans kaynağı haline gelmektedir. Sözleşmeler incelenmeye başlandığında bizi iki temel soru karşılar: Uluslararası sözleşmelerde yer alan haklardan vatansız kişiler ne oranda yararlanabilecektir; özellikle doğrudan vatansızlara atıfta bulunmayan düzenlemelerin kapsamı vatansız kişiler açısından nasıl anlaşılmalıdır? Vatansız kişilerin sayısının milyonlarla ifade edildiği, öte yandan herkesin en az bir vatandaşlığının olmasıyla ilgili hedefe ulaşmada arzu edilen noktaya gelinemediği günümüzde, elinizdeki eser, yukarıdaki iki soruya cevap bulabilmek için çıkılan yolda ortaya çıkan ürünün sistematik yapı içinde kaleme alınmış halidir. Biliyoruz ki tüm bireylerin en az bir vatandaşlığının olduğu dünya, vatansız kişiler kadar, bir gün vatansız kalma endişesi duyanların da beklentisidir.
Ortaçağ Latin Hristiyan Âlemi Müslümanları: 1050-1614
Müslüman topluluklar, Haçlı seferleri ve sürgünler nedeniyle 500 yıldan fazla bir süre hayatta kaldılar ve Ortaçağ Avrupa’sında başarılı oldular. Brian A. Catlos bu kapsamlı çalışması, İslami azınlıkların Avrupa’yı mimariden yemek pişirmeye, edebiyattan bilime kadar her alanda nasıl dönüştüğünü ve Hristiyan toplumun kendini tanımlaması için teşvik işlevi gördüğünü araştırıyor. Bir dizi bölgesel çalışmayı birleştiren Catlos, Müslümanların İberya, Güney İtalya, Haçlı Krallıkları ve Macaristan’daki çeşitli deneyimlerini karşılaştırıyor. Müslümanların deneyimlerini şekillendiren ideolojileri, toplumdaki yerlerini ve kendilerini Müslüman olarak algılamalarını inceliyor. Catlos’un araştırması İslami azınlıkların perspektifinden Ortaçağ ve erken modern Avrupa tarihinin yeni bir anlatısıdır. Çalışma Ortaçağ Latin Hristiyanlığındaki Müslüman toplumları analiz eden ilk monografilerden biri olma özelliği de taşımaktadır.
SIRA DIŞI İNSANLAR
Dünya halklarının yeniden birbirine bağlanması ve karışımının, birçok toplumda hakim normlara ve pratiklere meydan okuduğu, dinamik bir küresel entegrasyon çağında yaşıyoruz. Dağılma ve bütünleşme aynı anda ve iç içe gerçekleşen süreçler. Kültürel kodlar buna uyum sağlıyor. Yeni ekonomiler açığa çıkıyor. Yenilikler büyüyor. Toplumsal kurumlar ayak uydurma mücadelesi veriyor. Birçok kişi için göçle bağlantılı güçlükler, post-modernizm, çok kültürlülük ve arzu uyandırıcı kozmopolitanizm çağımızın karakteristik özellikleridir. Bazıları insanların ortak yanlarının daha çok olduğu hayali bir geçmişe özlem beslemektedirler. Bugün beşeri hareketlerin ölçeği, hızı ve yoğunluğu belki daha büyük olsa da, göç alışkanlıkları ve yıkıcı etkileri insanlık kadar eskidir. Yabancılar, her zaman kendilerini benimseyen toplumların muhalefetiyle karşılaşmışlardır. Bununla birlikte tarihin yönü, topluluğun sınırlarında bitmek bilmez bir genişlemeye işaret etmektedir. Kültürel ve politik hudutlarımız yavaş yavaş geri çekilmiştir.
FARKLILIK ZEMİNLERİ
Etnisite, ırk, milliyetçilik ve din gibi daima gündemde olan meselelere yeni bakış açıları sunan Roger Brubaker, günümüzde çeşitlilik ve çok-kültürlülük politikalarını şekillendiren itici unsurları ortaya koyuyor. Anlaşılır ve geniş kapsamlı bir analiz ile son zamanlarda yaşanan üç gelişmenin, farklılık politikalarının menfaatleri ve ana hatlarını değiştirdiğini ileri sürüyor: eşitsizliğin temel bir kamusal mesele olarak geri dönüşü, biyolojinin ırk ve etnisite farklılığının ileri sürülen temeli olarak geri dönüşü ve dinin kamusal çekişmenin temel bir alanı olarak geri dönüşü. “Farklılık Zeminleri, incelikli, özgün ve kapsamlı bir kitap. Brubaker’ın önceki çalışmalarında gördüğümüz kavramsal netlik, – iyi çalışılmış ve bilgiyle donatılmış bir analize dayandırılan – teorik titizlik, keskin yazım tarzı ve kusursuz sosyolojik akıl yürütme gibi kendisine özgü tüm özellikler bu kitapta sergileniyor. Oldukça dikkatli bir okuma ve inceleme gerektiren bu kitap, bol miktarda özgün fikir barındırıyor.”
BEŞERÎ JEOPOLİTİK
Uluslararası Çalışmalar Derneği 2020 yılı Öne Çıkan Çalışma Ödülü’nü [International Studies Association 2020 ENMISA Outstanding Paper Award] kazanan bu kitap, gelişen “göç” rejiminin bir neticesi olarak devletlerin topraksal sınırlarının ötesindeki yurttaşları için kurdukları diaspora kurumlarının küresel politika değişikliklerine kaynaklık eder hâle gelişlerini deneysel verilerle kanıtlıyor. Küresel kapsamda, karşılaştırmalı ve karma yöntemli bir vaka çalışması yapan Alan Gamlen, devletlerin diaspora yönetişiminin değişen doğası ile bu sürecin politik olarak itici güçleri hakkında okuyucusuna ikna edici bir hikâye sunuyor.
2021 Yılı Yayımlanan Kitaplar
DİSAPORALAR (Kesişimler, Kavramlar, Kimlikler)
Diaspora alanında araştırmalar yapan dünyaca ünlü bilim insanlarının makalelerini içeren bu kitap, küresel nüfus hareketliliklerinin ve bunlarla ilişkili olarak ortaya çıkan sosyal, politik ve kültürel sorunlara diasporaların merceğinden bakış imkânı sunuyor. Oldukça geniş kapsamlı olmanın yanı sıra disiplinler arası mahiyeti olan bu derleme, göç, etnisite, post-kolonyalizm ve kozmopolitlik gibi alanı şekillendiren kritik kavramları ele alıyor. Politik ekonomi, güvenlik, ırk, cinsiyet ve maddi ve elektronik kültür gibi birtakım kesişen gündem ve temaları da barındıran kitap, günümüz ulus-ötesi yaşamların karmaşıklığını analiz etmek amacıyla çağdaş ve klasik diasporalara ilişkin orijinal vaka çalışmalarına da yer vermekte. Diasporalar kitabı, hayati önemi giderek artan bu konuyla ilgili araştırma yapan yahut bu konuya ilgi duyan herkes için referans bir metindir.
 
Kesitler: Üçüncü Kuşakla Konuşmalar
Göçün 60. yılına özel olarak hazırladığımız bu çalışma ile Almanya’daki üçüncü kuşak 60 Türk’ün gündelik hayatı, eğitim durumu, tecrübe ettiği olumlu/olumsuz anıları, siyasal katılım hakkındaki düşünceleri, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin kendisine yansıması ve gelecek planlarına dair düşündüklerini aktarmaya çalıştık. Bu kitap çalışmasının temel hedefi “anlamak” eylemini ön planda tutmaktır. Aktarılan her bir hikâyede; esnafından sanatçısına, bürokratından akademisyenine, siyasetçisinden fikir adamına dek herkese üzerine düşen sorumluluğu düşündürmesi hedefiyle okuyucusuna ulaştırılmıştır. Kitabın tek iddiası Almanya’daki Türk toplumunun hikâyelerini anlamak ve anlatmaktır.
 
Amerikada islamofobi
İslamofobi ve Müslüman karşıtlığı paradigması kültürlere, tarihe ve sosyolojik gerçeklere göre farklı coğrafyalarda farklı biçimlerde tezahür etmektedir. Öyle ki çoğu zaman yalnızca bireylerin dinini özgürce yaşama hakkının ihlali değil, aynı zamanda toplumun diğer üyeleri ve devletin kendisi tarafından dini kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmaları ve hatta devlet politikalarının bu ayrımcı temel üzerinden inşa edilmesi de söz konusudur. İslamofobi ve Müslüman düşmanlığı sorununun ortaya çıkış nedeninin, köklerinin ve etkilerinin akademik ortamda düşünce, din ve vicdan özgürlüğü bağlamında ele alınması büyük öneme sahiptir. Khaled Beydoun bu kitabında İslamofobinin kökenleri hakkında verdiği bilgilerden sonra terimin bir tanımını ortaya koymakta, İslamofobinin günümüzde nasıl yeniden inşa edildiği ve bir siyaset aracı olarak kullanıldığını ortaya çıkartmakta ve Amerika’daki Müslüman karşıtı fikir ve eylemleri diğer ayrımcılığa uğrayan ırk ve inanış mensupları ile birlikte değerlendirerek geleceğe yönelik birtakım öneriler sunmaktadır.
Yurt Dışında Türkçe Ana Dili Öğretimi
Ana dilimiz köklerimizdir. Kök saldığımız her toprakta hayata güçlü bağlarla tutunmak ve sarsılmadan var olmak isteriz. Köklerimiz beslenirse sağlamlaşır, yeşeririz. Bulunduğumuz her coğrafyada “kim” olduğumuzun bilincinde olarak sarsılmadan ve savrulmadan yaşamanın bir yolu da dilimizi canlı tutmaktan geçer. Nitekim Türkçe, yalnızca Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında ana dili olarak konuşulmakta ve kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Bu aktarımda bireysel çabanın yanı sıra Türkçenin akademik olarak da öğretilmesini sağlayan Türkçe Ana Dili Öğretiminin önemi büyüktür. Ana dilimizin yaşadığı farklı coğrafyalarda Türkçe öğretimi üzerine çalışan araştırmacıların yazılarını içeren bu kitap, Türkçenin ana dili olarak öğretildiği farklı ülkelerin Türkçe öğretimi politikalarını ve uygulamalarını inceliyor. Yazarlar, ilgili ülkelerde Türkçe öğretiminin güncel durumunu ve temel sorunlarını irdeliyor ve çözüm önerileri sunuyor.
İslamcılığın Ardından – İslam Toplumu Millî Görüş Etnografik Bir Araştırma
İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG), Almanya’da tartışmalara yol açan göçmen Türk örgütlerinin başında gelmektedir. Birkaç yıl süren bir saha araştırmasına dayanan bu çalışmasında Werner Schiffauer, IGMG’nin Almanya’daki inkişafıyla ilgili özgün bir portre çiziyor. Schiffauer’in İslamcılığın Ardından‘daki odak noktası, kurucu neslin İslamcı mirasıyla başa çıkmaya çalışan ikinci neslin, Federal Cumhuriyet’te İslam’ın ve siyasetin rolünü yeniden tanımlama girişimidir. Schiffauer’in “post-İslamcı arayış” olarak adlandırdığı ikinci neslin bu arayışı, Alman ve Avrupa İslamı’ndaki en etkileyici hareketlerden birini temsil ediyor.
Vatandaşlığın Sınırları – Avrupa’daki Göçmenler ve Ulus-Ötesi Üyelik
Pek çok Batı ülkesinde, bir zamanlar yalnızca vatandaşlara ait olan haklar, şimdilerde göçmenlere dek genişlemektedir; bu, ulus devletlerin sınır kontrolleri ile milliyetçi ideolojilerin sınırların güvenliğine yönelik söylemlerini güçlendirdiği bir zamanda, vatandaşlığın doğasına ve temeline meydan okuyan bir eğilimdir. Bu kitapta Yasemin Soysal, Avrupa ülkelerinin göçmenleri bünyelerine dâhil etmenin farklı yollarını, bu politikaların nasıl geliştiğini ve uluslararası insan hakları söyleminden nasıl etkilendiklerini ele alıyor. Soysal, “misafir işçilere” özel bir önem addederek, savaş sonrası uluslararası göçe odaklanıyor. Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, İsviçre ve Birleşik Krallık’a derinlemesine bir göz atarak, belirli devletlerin, göçmenleri bünyelerine katmalarının temeli olarak bireysel gruplara karşı korpore [corporate] gruplara yaptıkları vurguyu yansıtan üç ana model tanımlıyor. İnsan hakları söyleminin küresel çapta genişlemesi ve yoğunlaşmasının ulus-devletleri, üyelik haklarını yabancılara dek genişletmeleri için artan bir dış baskı altına soktuğunu ve bunun da vatandaşlar ve vatandaş olmayanlar arasında gittikçe bulanıklaşan bir çizgi ile sonuçlandığını keşfediyor. Son olarak Soysal, bu değişimlere karşı muhtemel bir model öneriyor: Meşruiyetini ulusal aidiyetten ziyade, evrensel bireylikten alan ulus-sonrası bir üyelik modeli. Vatandaşlık, haklar ve göç çalışmalarına yönelik bu yeni yaklaşım, insan hakları, uluslararası göç ve uluslar-üstü kültürel etkileşimler gibi konularla ilgilenen herkes için paha biçilmez olacaktır.
Türk İşgücü İhracatı
Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan İşgücü Anlaşması neticesinde “misafir işçi” statüsünde Almanya’ya göç eden Türk işçilerinin gerek memleketlerinden ayrılmadan önceki, gerekse ayrıldıktan sonraki sosyal ve ekonomik durumlarını Türk ve Alman resmî kurumlarınca yaptırılan anketler ve bu makamların sağladıkları veriler çerçevesinde analiz eden bu kitap, işgücü göçünün aktörleri olan ev sahibi ülke, işgücü ihraç eden ülke ve göçmen işçiler üzerindeki “etkilerini” tüm boyutlarıyla ele alıyor. Kitap ayrıca, işgücü göçü veren bir ülkenin ekonomik durumunda meydana gelmesi muhtemel değişiklikleri “Türkiye Örneği” üzerinden aktarmakla beraber, bu alanda çalışan araştırmacılar için rehber niteliğinden olan eşsiz bir kaynakça sunuyor.
2020 Yılı Yayımlanan Kitaplar
Diaspora Politikaları
Bir kısmı An­tik Çağ’da, bir kısmı Orta Çağ’da, bir kısmı da modern zamanlarda oluşmuş olan diasporalar bugün başta uluslararası ilişkiler olmak üzere sosyal bilimlerin birçok disiplininde yadsınamaz bir konuma sahip. Öte yandan diasporalar üzerine yapılmış akademik çalışmaların sayısı da bir o kadar az. İşte bu kitap tam da bu boşluğu doldurmayı amaçlıyor. Yahudi, Ermeni ve Yunan diasporaları gibi kadim diasporalardan tutun da Almanya’daki Türk, Amerika’daki Çinli, Britanya’daki Paki diasporası gibi nispeten yeni sayılabilecek birçok diasporayı anavatan-ev sahibi ülke ilişkileri üzerinden ele alan kitap, diaspora fenomeninin yalnızca kadim diasporalara uygulanabilecek dar kapsamlı bir fenomen olmadığı bilakis her geçen gün genişleyen küresel bir fenomen olduğu iddiasında.
Avrupa’da Parlamento ve Diaspora
Artan uluslararası göçle birlikte ulus-devletlerin etnik homojenliklerini her geçen gün biraz daha kaybettiği çağımızda, ulusların kendi ulus-devletlerinin teritoryal sınırlarını aşan birer kozmo-uluslara dönüşmeleri artık kaçınılmaz. Bu sınır ötesi ulusların kozmo-ulusal parlamentolardaki temsil meselesini Fransa, İtalya ve Hırvatistan örnekleri üzerinden ele alan kitap, diasporanın parlamentoda temsiline ilişkin kozmo-ulusal politikaları da okuruna ayrıca sunmakta.
Refugia
Sıradan bir kitap değil bu. Sosyal bilim kurguyu ütopyacılık, pragmacılık, analitik bir çalışma ve yenilikçi bir sosyal teoriyle birleştiren kitabın yazarları, çağımızın en büyük ikilemlerinden birini ele alıyor: Kitlesel yerinden edilmenin yol açtığı sorunlar nasıl çözülür? Robin Cohen ve Nicholas Van Hear tarafından sunulan ilk çözüm önerisinin geliştirilmiş hâli olan Refugia adlı bu yeni, birbirine bağlı, ulus-ötesi takımada anlayışının mülteci çalışmaları alanına yeni bir soluk getireceği şimdiden aşikâr.
Diaspora Seçim Coğrafyası – Anavatan’da Türk Diasporasının Siyasal Katılım Serencamı
Göçler ve jeopolitik kırılmalar neticesinde doğan ve ağırlıklı olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın yeniden inşasında emeğini ortaya koymak için sınırları aşan diasporamız müstesna bir yere gelmiştir. Bu beşeri jeopolitik konum diasporamızın siyasal taleplerini karşılama noktasında ulus-devlet sistemini zorlayan ayrı bir durum yaratmıştır. Bu minvalde diasporamızın siyasal temsil talepleri hem sakini olduğu ülkede hem de anavatanda yarım yüzyıldan fazla sürmüştür. Özellikle anavatanda yapılan seçimlerde yurt dışında kurulan sandıklarda oy kullanabilmeleri ancak 2014’te mümkün olabilmiştir. Diasporamızın verdiği anavatanda siyasal temsil mücadelesi hiç de kolay olmamıştır. Elinizdeki kitap, bu serencamı yani Türk diasporasının anavatanda verdiği yarım yüzyıllık siyasal katılım sürecini çeşitli boyutlarıyla ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tutanakları ışığında mercek altına alıyor. Ayrıca yazarlar bu kitapta, yurt dışı temsil meselesinde ayrı bir merhale olan yurt dışı seçim çevresi sistemini de Türk diasporası için derinlemesine inceliyor ve bu sistemi bir temsil mekanizması olarak Türk politika yapıcılarına öneri olarak sunuyor. Kitap bu bağlamda hem politika yapıcılar hem de göç ve diaspora konularıyla ilgilenen araştırmacılar için kaynak niteliği taşımaktadır.