- Göç Araştırmaları Vakfı -
- 23 Mart 2025
İsviçre’de Müslüman karşıtı ırkçılığa dair güncel verileri derleyen bir rapor, neredeyse her 3 kişiden birinin Müslümanlara karşı ön yargılı olduğunu tespit ediyor. Özellikle başörtülü kadınların ırkçılığa maruz kaldığı görülse de resmî verilerin bütün vakaları kapsamadığı düşünülüyor.
Freiburg Üniversitesine bağlı İsviçre İslam ve Toplum Merkezi (SZIG) tarafından, Federal Irkçılıkla Mücadele Dairesi (FRB) adına hazırlanan “İsviçre’de Müslüman Karşıtı Irkçılık”
başlıklı bir rapor yayımlandı. 2023 ve 2024 yıllarındaki güncel verileri ve ilgili akademik araştırmaların bulgularını inceleyen raporda Müslüman karşıtı ırkçılığın İsviçre’nin bir gerçeği olduğu vurgulanırken ırkçılığın sürekli yükselişte olmasının, ülkedeki gergin bir sosyal iklimi yansıttığı belirtiliyor. Bu nedenle ırkçılıkla mücadelenin her zamankinden daha önem arz ettiği ve acil bir durum hâline geldiği vurgulanıyor.
Müslümanlara yönelik ayrımcılığın, eğitimden iş hayatına kadar birçok alanda hissedildiği gözlemleniyor olsa da raporu hazırlayan araştırma ekibi, İsviçre’de Müslüman karşıtı ırkçılığı konu eden çok az sayıda araştırmanın bulunduğunu ifade ediyor. Bu rapor ile literatürdeki bu boşluğu kısmen de olsa doldurmanın, İsviçre toplumunu bu ırkçılık türüne karşı duyarlı hâle getirmenin ve bilhassa da somut aksiyon önerilerini sunmanın amaçlandığı belirtiliyor.
Hedef kitlesi yetkili kuruluşlar, sivil toplum, uzmanlar ve doğrudan ya da dolaylı olarak ırkçılıktan etkilenen insanlar olan raporda Müslüman karşıtı ırkçılığa uğramış olan mağdurların ifade ve somut deneyimlerine odaklanılan raporda ayrımcılıkla mücadelenin bir bütün olarak toplumun ve yetkili kurumların sorumluluğu altında olduğu vurgulanıyor. Raporu hazırlatan devlet kurumu FRB’nin yapısal ırkçılık, Yahudi karşıtlığı ve siyah karşıtı ırkçılıkla ilgili çalışmaları da bulunuyor.
“Ayrımcılıkla Mücadele Toplumun Sorumluğu Altında”
Bu bağlamda Federal İstatistik Dairesi (FSO) tarafından gerçekleştirilen “İsviçre’de Birlikte Yaşam” (ZidS) araştırmasının bulgularına işaret edilen raporda, Müslümanlara yönelik düşmanlığın yabancılara yönelik genel düşmanlıktan sonra ikinci sırada yer aldığı belirtiliyor.
Buna ek olarak, nüfusun yaklaşık 3’te 1’inin basmakalıp fikirleri reddetmediği ve özellikle Müslümanlara yönelik oldukça olumsuz ön yargılara sahip olma eğiliminde olduğu ifade ediliyor. Müslümanlar bu nedenle, diğer gruplara kıyasla daha fazla dışlanma yaşayabiliyor. Buna göre, 2016’dan bu yana ırkçılığa uğrayanların oranı yüzde 16 ila 19 arasında değişmekte.
2019’da yayımlanan Dil, Din ve Kültür Araştırması (ESRK) başlıklı çalışmanın bulgularına göre sadece Müslümanların uğradığı ırkçılık dikkate alındığında, bu oranın 2 katına çıktığı görülüyor: Yüzde 35’i en az bir durumda ırkçılığa maruz kaldığını ifade ederken milliyet veya din en sık belirtilen nedenler arasında yer almış.
Müslümanların İşsiz Olma İhtimali Gayrimüslimlere Kıyasla İki Kat Daha Fazla
İş piyasasındaki ırkçılığa da işaret edilen raporda, ırkçılığın en sık iş hayatında tecrübe edildiği ve ırkçılığa maruz kalanların büyük kısmının iş ararken ya da günlük çalışma hayatlarında ayrımcılığa uğradığı tespit ediliyor. Rapora göre iş yerinde ayrımcılıktan Müslümanların özellikle etkileniyor. Örneğin, Müslüman olarak algılanmalarını sağlayan Kosovalı isimlere sahip kişiler, iş başvurusu prosedürlerinde dezavantajlı durumda.
Ayrıca, “Müslüman İstihdam Açığı” başlıkla bir diğer araştırma, Müslümanların işsiz durumda olma ihtimalinin toplumun geri kalanına kıyasla 2 kat daha fazla olduğunu tespit ediyor: Bu araştırmaya göre İsviçre vatandaşlığına sahip olmak ise, Müslümanların iş bulma ya da bulamama durumunu etkileyen bir faktör değil. Üniversite diplomasına sahip olmak da Müslümanlar açısından iş gücü piyasasına erişimi kolaylaştırmıyor. Diplomanın etkisizliği ise işverenlerin muhtemelen “kendi gruplarına” mensup kişilere yüksek nitelikli işler sunmaya daha meyilli olmasıyla açıklanıyor.
Başörtüsü Mesleki Eğitimde “Engel” Olabiliyor
İsviçre’de eğitim sisteminde de Müslüman öğrencilere yönelik ayrımcılık gözlemlendi. Araştırmaya göre Müslüman öğrenciler, akademik başarıları diğer öğrencilerle eşit olsa bile daha düşük eğitim seviyelerine yönlendiriliyor. Ayrıca, Müslüman öğrencilerin derslerde sık sık “İslam uzmanı” rolüne itildiği belirtiliyor. Bu durumın, onların bireysel kimliklerini arka planda bırakarak yalnızca dinleri üzerinden tanımlanmalarına yol açtığı aktarılıyor.
Rapora göre özellikle Müslüman kadınlar, -başörtüsünün kamusal tartışmalarda görünür bir dinî sembol olarak ele alınması sebebiyle- Müslüman erkeklere kıyasla farklı ayrımcılık biçimlerine maruz kalıyor. Ayrımcılığa maruz kalan başörtülü kadınlar, etnik kökenleri, eğitim düzeyleri veya sosyal sınıfları ne olursa olsun genellikle yabancı olarak algılanıyor. Başörtünün özellikle mesleki eğitimde -üniversitelerin aksine- bir “engel” olabileceğine işaret edilirken başörtülü kadınların meslek eğitimleri alabilecekleri iş yerleri bulmakta zorlandıkları tespit ediliyor.
Raporda başörtülü kadınların günlük yaşamda başörtüsüz kadınlardan farklı muamele gördüklerini ortaya koyan saha araştırmalarının bulgularına yer veriliyor. Örneğin başörtülü kadınlar, acil bir telefon görüşmesi yapmak için diğer insanlardan cep telefonlarını ödünç almak istediğinde daha az olumlu cevap alıyor. Yürüyen merdivende yapılan bir sosyal deney de başörtülü kadınların “Sağda dur, solda yürü.” kuralına uymadıklarında daha sık azarlandıklarını saptıyor.
Yeni Gelen Nitelikli İşçiler Çok Daha Az Ayrımcılığa Maruz Kalıyor
Sınıf faktörünün, “ırksallaştırılmış” insanlar ve ırkçı düşünce kalıpları üzerindeki etkisi araştırmalarda hala çok az incelendiğine işaret edilen rapora göre “expat” olarak adlandırılan son yıllarda İsviçre’ye göç eden nitelikçi işçilerin bir “mobilite” unsuru olarak yorumlanması ve ayrıcalıklı bir sınıfa mensupmuş gibi algılanmaları sebebiyle ayrımcılıktan daha az etkileniyor. “Misafir işçi” veya mülteci olarak göç eden ve daha “alt” bir sınıfa ait olduğu düşünülen Müslümanların göç sebebi sorunsallaştırılıyor ve öncelikle ayrımcılıktan etkileniyor.
Irkçılık mağdurları için ülkede bulunan 23 danışmanlık merkezine işaret edilen raporda, 2023 yılında 62 vaka kaydedildiği ve Müslüman karşıtı ırkçılıkla ilgili olarak 1995’ten bu yana 90’ın üzerinde ceza davası belgelendiği belirtiliyor. Bu, ırkçılık ceza standardına dayalı tüm ceza davalarının yüzde 8’ine tekabül ediyor. Ayrımcılıktan etkilenenlerin çoğu bir ihbar veya danışma merkezine başvurmuyor. Uzmanlar bu nedenle bildirilmeyen vaka sayısının yüksek olduğunu varsayıyor.
“Irkçılığa Uğrayan Herkes Bunu İlgili Makamlara Bildirmiyor”
Raporda bulguları incelenen başka bir araştırmaya göre, ayrımcılığa uğradığını düşünen 2471 Müslümandan sadece bir kişi bunu ilgili birimlere bildirdiğini ifade ediyor. Araştırmacılar bu isteksizliği çeşitli faktörlere bağlıyor: Müslümanlar ihbar mekanizmalarının anlamı ve amacından şüphe duyma eğilimine sahip, “mağdur” olarak görülmekten daha fazla endişe duyuyorlar, ırkçıklıkla mücadele merkezleri hakkında bilgi sahibi değiller, devlet kurumlarına daha az güveniyorlar ve kendi çevrelerinde şahsen başvurabilecekleri kişiler ve kurumlar da bulunmuyor.
FRB’nin 2021’den bu yana faaliyette olan ve çevrim içi platformlardaki nefret söylemlerini kayda geçiren dokümantasyon merkezi de Müslüman karşıtı ırkçılığın internet ortamlarındaki yaygınlığına dair ipuçları veriyor. 2023 yılında bildirilen 191 vakadan sadece 27’si Müslüman karşıtı ırkçılıkla ilgiliydi. 2024 yılına gelindiğinde ise hem toplam vakalarda hem de Müslüman
karşıtlığı içeren vakalarda bir artış söz konusu: 302 vakadan 78’inin Müslüman karşıtlığı kapsamına girdiği biliniyor. Bu artışta 7 Ekim 2023 sonrası dönemin etkisi olduğu düşünülüyor.
Medyada İslam’la İlgili Haberlerin Yarısından Fazlası Terör ile İlişkilendiriliyor
Medyanın Müslümanlara yönelik bakış açısı da araştırmada ele alınan konular arasında yer alıyor. Çalışmaya göre, 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana Müslümanlarla ilgili olumsuz haberlerin arttığı görüldü. Özellikle 2017’den itibaren medyada İslam’la ilgili haberlerin yarısından fazlasının terör ve radikalleşme ile ilişkilendirildiği belirtiliyor. Bu tür bir medya söyleminin toplumdaki ön yargıları beslediği ifade ediliyor.
Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele için kapsamlı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunun altını çizen araştırmacılar, bu amaçla özellikle eğitim kurumları, işverenleri, siyaset, medya, danışma merkezleri, Müslüman kuruluşlara hitap eden ayrımcılığı önlemek amacıyla stratejiler ve eylem planları geliştirmeye çağrısında bulunuyor.
Araştırmacıların sunduğu eylem önerilerinin arasında: Irkçılıkla ilgili mevcut veri boşluklarını kapatma, izleme ve danışmanlık hizmetlerinin genişletilmesi, ırkçılığa karşı eleştirel eğitim çalışmalarının teşvik edilmesi, bu alanda pozitif uygulamalarının belgelenmesi, iş piyasasındaki yapısal ayrımcılık hakkındaki bilginin güçlendirilmesi, yetkili kurumlar ve polislere yönelik kılavuzların oluşturulması, medya, siyaset ve kamuoyunun duyarlı hale getirilmesi ve Müslüman karşıtı ırkçılığa ilişkin araştırmaların derinleştirilmesi yer alıyor.
Kaynak: Perspektif EU: https://perspektif.eu/2025/03/25/isvicrede-musluman-karsiti-irkciliga-karsi-acil-eylemler-gerekiyor/