- Göç Araştırmaları Vakfı -
- 5 Mart 2025
Avusturya tarihinde ilk defa kurulan bir üç partili hükûmet, önemli vaatlerle göreve başladı. Bütçe kesintileri, ekonomi ve sosyal politikalarda muhafazakâr tutumlar ve baskıcı güvenlik önlemlerini merkeze alan hükûmet programı, büyük belirsizlikler içermekle eleştiriliyor.
29 Eylül’de seçime giden Avusturya tarihinde ilk kez üç partiden oluşan bir koalisyon kuruldu. Partilerin siyasi renklerine atıfla “siyah-kırmızı-pembe” renkleriyle nitelendirilen üçlü koalisyon, Avusturya Halk Partisi (ÖVP), Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) ve Yeni Avusturya ve Liberal Forum (NEOS) partilerinden oluşuyor.
Seçim sonuçlarının ardından Avusturya’nın geleneksel merkez sağ partisi ÖVP ile sosyal demokrat SPÖ ve liberal NEOS koalisyon kurma girişiminde bulunmuş, fakat görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen’in hükûmet kurma yetkisini, seçimden birinci çıkan aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisine (FPÖ) vermesiyle bu kez ÖVP ile FPÖ arasında bir koalisyon kurma süreci başlamıştı. Fakat şubat ayının ortasına gelindiğinde bu iki parti başta bütçe olmak üzere anlaşmazlık yaşadıkları konuları çözüme kavuşturamadı ve görüşmeler çöktü. Bunun ardından hükûmeti kurma yetkisi, aşırı sağ parti FPÖ’nün lideri Herbert Kickl‘dan geri alınarak sandıktan ikinci çıkan ÖVP’nin yeni lideri Christian Stocker’e verildi.
Eski Başbakan Karl Nehammer’in istifasının ardından 5 Ocak’ta partinin liderliğini devralan Stocker, böylece 3 Mart’ta Avusturya Başbakanı olarak görevine başladı. Ülke tarihinin ilk üç partili koalisyonu olan bu hükûmet, göreve büyük bir iddiayla başlasa da, sunduğu program derinlemesine incelendiğinde pek de parlak bir tablo çizmiyor. Hükûmetin öne sürdüğü bütçe kesintileri, sıkı kemer sıkma politikaları ve tartışmalı güvenlik tedbirleri, Avusturya’da siyasi atmosferin giderek daha da muhafazakârlaştığını gösteriyor.
Ekonomi, Enflasyon ve Konut Politikaları
Koalisyonun sunduğu ekonomik paket, büyük oranda tasarruf üzerine kurulu: Bu plana göre Avusturya’nın 2025’te 6,3 milyar avro, 2026’da ise 2,4 milyar avro tasarruf etmesi öngörülüyor. Ancak bütçede yapılacak olan bu agresif kesintilerin, ülkedeki sosyal yardımlar ile kamusal hizmetlerinin kalitesini düşüreceği tahmin ediliyor.
Enflasyonla mücadele adına hükûmetin sunduğu çözüm önerileri ise oldukça yüzeysel. Konut politikalarında kira artışlarını sınırlamak yerine tüketicilerin fiyat değişimlerini daha iyi takip edebilmesi için “şeffaflık önlemleri” öne çıkarılıyor. Ancak konut krizinin derinleştiği bir ortamda, hükûmet programı gerçekçi ve doğrudan müdahale eden bir politika seti önermiş değil. Bankalara yönelik öngörülen yeni vergi sistemi, kamu maliyesini güçlendirecek olsa da finans piyasalarının ve yatırım ortamının bundan olumsuz etkilenmesi muhtemel.
Kadın Hakları, Devlet ve Medya Politikaları
Koalisyon programında kadın hakları konusunda bazı vaatler yer alsa da, bunların büyük kısmı belirsiz ifadelerle sunulmuş durumda. Kadınların iş gücüne katılımını artırma vaadi kapsamında alınacak önlem ve yapılacak teşvikler detaylandırılmıyor.
Devlet televizyonu ORF’nin tartışmalı finansmanının 2029’a kadar sabitlenmesi, enflasyon göz önüne alındığında ORF’nin bütçesini fiilen daraltmak anlamına geliyor. Aynı zamanda, devletin medya reklam harcamalarının yüzde 10 oranında kısıtlanması, Avusturya’daki bağımsız basın için ciddi bir finansman sorunu yaratabilir. Bu konuda belirtmek gereken bir diğer husus ise, aktif bir sosyal medya kullanıcısı olan Herbert Kickl’ın partisi FPÖ’nün parti çizgisinde yayın yapan ya da yapacak medya organlarını geliştirme stratejisi gütmesi.
Eğitim, Çevre ve Ulaşım Politikaları
Eğitim alanında, çocukların eğitime daha erken yaşta başlamasını sağlamak amacıyla zorunlu ikinci anaokulu yılı uygulaması hayata geçirilmek isteniyor. Bu düzenlemenin özellikle göçmen çocuklar ve sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı gruplar için fırsat eşitliği yaratması bekleniyor. Ancak, uygulamanın altyapısı ve finansmanı konusunda net bir plan sunulmuş değil. Bunun yanı sıra, eğitim sisteminde dijitalleşmeyi artırmayı hedefleyen adımlar atılacak. Öğrencilere dijital kimlik kartları verilmesi, online eğitim materyallerinin geliştirilmesi ve okullarda dijital becerilerin güçlendirilmesi planlanıyor. Ancak, bu reformların hayata geçirilmesi için gerekli teknolojik yatırımlar ve öğretmenlerin bu yeni sisteme adapte edilmesi konusunda somut bir yol haritası bulunmuyor.
Öte yandan, eğitim sisteminin en büyük sorunlarından biri olan öğretmen açığı ve kalabalık sınıflar konusunda doğrudan çözümler sunulmuyor. Artan öğrenci sayısına rağmen öğretmen maaşları ve çalışma koşulları iyileştirilmeden, eğitimde kalitenin yükseltilmesi zor görünüyor.
Avusturya’nın eyaletleri arasındaki gelişim projelerine büyük yatırımlar yapılması beklenmiyor. En dikkat çekici karar, Lobau Tüneli için planlanmış olan inşaat projesine yeşil ışık yakılması. Bu onay, çevreci politikalar açısından büyük bir geri adım olarak değerlendirilebilir. Tarım ve kırsal kalkınmaya dair net projeler sunulmazken, hükûmetin çevresel sürdürülebilirlik açısından da büyük reformlar yapması beklenmiyor.
Sosyal Politikalar, Göç ve Güvenlik
Programın sağlık alanına dair planları arasında psikolojik destek ve ebeveyn-çocuk programları gibi olumlu gelişmeler mevcut. Ancak, yaşlanan nüfus için bakım politikalarının nasıl sürdürülebilir hâle getirileceği konusunda somut çözümler sunulmuyor. İş piyasasına dair düzenlemelerde yaşlı iş gücünü teşvik eden vergi indirimleri öne çıkıyor. Ancak, genç işsizliği ve düşük ücretli sektörlerde yaşanan sorunlar için somut bir çözüm mevcut değil.
Hükûmetin göç politikası, bu alanda daha sertleşecek bir tutum alacağını ilan ediyor. “Gelen göçü sıfıra indirme” hedefi doğrultusunda aile birleşimi başvurularının askıya alınması, insan hakları ihlalleri açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor. Ayrıca, ülkedeki mültecilerin tüm sosyal yardımlardan ancak üç yıl sonra faydalanabilmesi öngörülüyor.
Radikalizme karşı alınması planlanan sert tedbirler ise, sadece şiddet eylemlerine karşı değil, genel anlamda toplumun belirli kesimlerine yönelik bir sindirme politikası olarak yorumlanmaya açık. Aynı zamanda polis birimlerinin güçlendirilmesi, daha fazla yetkiyle donatılması ve gözetim mekanizmalarının sıkılaştırılması, hukuk devleti ilkeleri açısından eleştiriye açık tedbirler olarak eleştirilmeye açık durumda.
Avusturya İslam Cemaatinden Hükûmet Programına Eleştiri
Nüfusun yüzde 8’ini Müslümanların oluşturduğu Avusturya’da yeni hükûmetin programında İslam ve Müslümanlara dair en dikkat çeken başlık ise daha önceki FPÖ-ÖVP görüşmelerinde de uzlaşılan başörtüsü yasağı oldu: Programa göre 14 yaş altındaki kız çocuklarının başörtüsü takması yasaklanacak ve bu yasak, yalnızca okullarda değil, tüm kamuya açık alanlarda uygulanacak. Ülkedeki Müslüman toplumun resmî temsil organı olan Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ), hükûmetin göç ve entegrasyon politikalarına yönelik eleştirilerini kamuoyuyla paylaştı.
Özellikle başörtüsü yasağı, “siyasal İslam” kavramı üzerinden yürütülen denetim mekanizmaları ve Müslüman topluma yönelik artan gözetim önlemleri, ciddi endişelere yol
açıyor. IGGÖ, bu adımların entegrasyonu teşvik etmek yerine, Müslümanları hedef gösteren ayrımcı uygulamalara dönüştüğünü belirtiyor. IGGÖ, özellikle, “siyasal İslam” ile mücadele adı altında geniş yetkilerle donatılan kurumların, dinî pratikleri kriminalize edebileceğini ve bunun Müslüman toplumun tamamını potansiyel bir tehdit olarak gösterme tehlikesi getirdiğini vurguluyor. Ayrıca, camilerin kapatılması, imamların sıkı denetim altına alınması ve dinî kuruluşların finansal bağımsızlıklarının kısıtlanmasının, hukukun üstünlüğü ve dinî özgürlük ilkeleriyle bağdaşmadığını belirtiyor.
IGGÖ, bu olumsuz tedbirlere karşın, imam eğitimi ve üniversitelerdeki İslami ilahiyatı programlarının geliştirilmesi gibi bazı başlıkları olumlu karşılamakla birlikte, bunların hükûmetin genel politik yaklaşımı içinde yalnızca denetimi artırma amacıyla kullanılabileceği yönünde çekinceleri olduğunu dile getiriyor. IGGÖ, Müslüman toplumu ilgilendiren meselelerde devletin diyalog ve iş birliği içinde hareket etmesi gerektiğini, aksi takdirde bu tür politikaların toplumsal ayrışmayı derinleştireceğini ifade ediyor.
ÖVP-SPÖ-NEOS koalisyonu, Avusturya’nın şu anki siyasi tablosunda ortak bir zemin oluşturmak yerine, her partinin kendi tabanına sinyal gönderdiği bir podyuma dönüşmüş durumda. Ekonomik belirsizlik, sınırlı reformlar ve giderek artan baskıcı politikalar, bu hükümetin uzun vadeli bir istikrar sağlayacağına dair umut vermiyor. Bir yanda tasarruf bahanesiyle halktan kısılan kaynaklar, diğer yanda popülist söylemlerle manipüle edilen kamuoyunun güvenlik endişeleri bulunuyor. Avusturya’yı ileriye taşıma iddiasıyla göreve başlayan bu koalisyon, toplumdaki çatışmaları ve kutuplaşmayı daha kötü bir hâle getirme riskiyle işbaşı yapmış durumda.
Aşağı Avusturya: Aşırı Sağ Popülizmin Kalesi ve İktidar Prototipi
FPÖ’süz bir koalisyon kurulmuş olsa da hükûmet programındaki bu belirsizliğin ve muhafazakâr yönelimin, Aşağı Avusturya eylaetinin (Niederösterreich) çizdiği radikal sağ çizgiye paralel şekilde ilerlediği söylenebilir. Federal hükûmetin aksine bu eyalette kurulmuş olan ÖVP-FPÖ koalisyonu tarafından yönetilen eyalet, özellikle göçmen karşıtı politikalarını şova dönüştürerek sınırları zorluyor. “Null Toleranz” (Sıfır Tolerans) politikası adı altında entegrasyon karşıtı önlemler alınırken, özellikle göçmen aileler eğitim kurumları aracılığıyla hedef alınıyor. Bu politika kapsamında, entegrasyona ‘istekli’ olmayan ailelerin çocukları için çeşitli yaptırımlar öngörülüyor. Örneğin, zorunlu veli toplantılarına katılmayan ebeveynlere 2.500 avroya kadar para cezası verilmesi planlanıyor.
Ayrıca, göçmen çocuklarının dil yeterliliği kriterlerine göre belirli eğitim programlarına yönlendirilmesi ve sosyal yardımlardan yararlanma koşullarının sıkılaştırılması gibi adımlar gündemde. Bu ve benzeri önlemler ÖVP-FPÖ koalisyonunun gerekçe olarak gösterdiği entegrasyonu teşvik etmek yerine toplumdaki çatışmaları derinleştirme ve izolasyona yol açma riskleri taşıyor. Radikal sağ partilerin baskı ve inisiyatifiyle alınan bu kararlar, entegrasyon kavramını cezai yaptırımlarla eş değer hâle getirerek Avusturya’nın demokratik değerleriyle çelişiyor. Ayrıyeten bu eyalette bulunan Nazi sempatizanı kişi ve gruplara göz yumulması, eyalet hükûmetinin çelişkili yönetimine ve ideolojik manevralarına dair bariz örneklerden biri olarak addedilebilir.
Kaynak: Perspektif EU: https://perspektif.eu/2025/03/05/avusturyada-asiri-sagin-olmadigi-bir-hukumet-kurulsa-da-endiseler-dinmedi/