- Göç Araştırmaları Vakfı -
- 9 Ağustos 2021
Vakfımız ile AYBÜ Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi iş birliğinde son günlerde gündemi yoğun şekilde meşgul eden Afgan göçü hususunda “Hukuk, Güvenlik ve İnsani Boyutları ile Türkiye’ye Yönelik Afgan Göçü” başlıklı bir panel gerçekleştirdik.
Vakfımızda fiziki katılım ve çevrim içi olarak hibrit bir şekilde gerçekleşen panel kapsamında Dr. Ali Zafer Sağıroğlu moderatörlüğünde Mehmet Koç, Dr. Aydoğan Asar ve Dr. Hedayet Siddiqi Afgan göçünü detayları ile ele aldı.
Afganistan’daki mevcut duruma değinen Dr. Hedayet Siddiqi, Afganistan’da şu an 34 ilde savaşın sürdüğünü ve insanlar savaş olduğu için göç ettiğini belirtti. Bunun yanı sıra savaştan ziyade medyanın yayınlarının da tedirginlik oluşturduğuna vurgu yapan Siddiqi, bir milyona yakın kişinin en başta ülke içinde savaş olmayan yerlere göç ettiğini söyledi.
Afganistan’da devletin kendi içinde insanlara yardım etmeye çalıştığını ifade eden Siddiqi, bu yardımların çok da etkili olamadığını belirtti.
Dr. Hedayet Siddiqi göç sürecine ilişkin Afganistan’dan Pakistan ve İran’a büyük oranda oralarda akrabası olan kişilerin gittiğini ve Kabil’deki insanların ise çoğunun Peştun ve Tacik olması hasebiyle bu insanların daha çok Türkiye ye gitmek istediklerini ifade etti. Sidiqi ayrıca bu noktada ailelerin genelde Pakistan ve İran’a göç ettiğini ifade ederken gençlerin ise daha çok Türkiye’ye göç etmeyi tercih ettiğini vurguladı. Göç süreçlerine ilişkin bir diğer dikkat çeken ayrıntı ise Türkiye’ye genellikle orta ve üst sınıfın yatırım yapmak maksadıyla gelmesi oldu.
Bir diğer konuşmacımız Mehmet Koç ise Afganistan’dan İran’a yönelen göç süreçlerinin tarihsel arka planından bahsederek söze başladı. Buna göre Sovyetlerin Afganistan’ı işgaliyle başlayan göçün İran’daki devrimle aynı tarihlere denk geldiğini ifade eden Koç, İran’da egemen düşüncenin devrim sonrası Afgan göçmenlere yönelik ensar-muhacir yaklaşımını güttüğünü belirtti.
İran’ın 40’yıldır Afgan göçüyle karşı karşıya olduğuna ve bu göçün İran açısından farklı boyutlarının mevcudiyetine dikkat çeken Koç, can güvenliğini sağlamak maksadıyla Afganistan’dan İran’a göçenlerin bir kısmını İran’ın Irak savaşında kullandığını vurguladı.
Tüm bunlara rağmen İran’ın Afganlara vatandaşlık vermediğine, sadece bir kart ile bu insanları tanımlayarak çalışmalarına izin verdiğine değinen Koç, İran’da Afganların mülk edinemediklerini belirtti. Bununla birlikte başka ciddi riskler ve sorunlar da varlığına vurgu yapan Mehmet Koç, Afganların İran’da telefon hattı dahi alamadıklarını söyledi. İran verilerine göre İran’dan Afganistan’a geri dönen göçmen sayısı 800 bini aşmış durumda.
Göçün hukuki boyutunu ele alan Dr. Aydoğan Asar ise ortada göç kavramlarıyla ilgili bir karışıklık olduğuna değinerek kavramların hukuken nereye koyulacağı ve yasal düzenlemelerin nasıl yorumlanacağının sorun oluşturduğunu belirtti.
Afganistan’dan ülkemize yönelik göçte sınır güvenliğinde belki aksamaların olabileceğini ama bu noktada bir boşvermişliğin olmadığını vurgulayan Asar, “Boşvermişlik olduğuna dair kullanılan ifadeler doğru değil. Önlem alması gerekenler gerekeni yapmaya çalışıyorlar.” dedi. Bu noktada güvenlik güçlerine haksızlık yapmamak gerektiğine dikkat çeken Dr. Aydoğan Asar, ülkeye giriş şekli eğer kanunlara uygun şekilde değilse Afganlara yönelik düzensiz göçmen nitelemesi dışında bir kavram kullanılamayacağını belirtti.
Aydoğan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü.
“Düzensiz göçmenlerle ilgili Türkiye’nin ortaya koyduğu şartlar bellidir, bunlar uygulanır. Cenevre Sözleşmesine göre Afgan göçmenlere ‘şartlı mülteci’ statüsü verilebilir ancak burada bir geçici koruma statüsü verilmesi mümkün değil. Afgan göçmenlerin Türkiye’den geri gönderilmesinin önünde non-refoulement ilkesinin engel teşkil edip etmediği kaynak ülke bilgisi ile mümkündür. “
Panelin moderasyonunu da üstlenen Dr. Ali Zafer Sağıroğlu ise son olarak Türkiye’nin düzenli hale getirdiği göçmen sayısının düzensiz göçmen sayısının 2,5 katı olduğunu ifade etti ve göçmenleri şeytanlaştırarak bu meseleyi çözemeyeceğimizin üzerinde durdu. Sağıroğlu, göçmenler üzerinden popülist söylemler üretmenin toplumsal olarak başka noktaları harekete geçireceğini ve bunun emarelerini gördüğümüzü belirtti.