Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi
Merkez Hakkında
Göç olgusu tarih boyunca insanlığın ve medeniyetlerin şekillenmesinde önemli bir etmen olagelmiştir. Bu bağlamda Türkiye de hem sahip olduğu diaspora hem de göç yollarının kavşağı niteliğindeki coğrafi konumu itibari ile tarihsel olarak göç denildiğinde akla ilk gelen bölgelerdendir.
Bununla birlikte özellikle son yıllarda göç ile ilintili gerçekleşen bölgesel gelişmeler ve ülkemizin bu bağlamda üstlendiği rol de Türkiye merkezli bir göç perspektifinin oluşumunu zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple Türkiye’yi ilgilendiren göç ile ilişkili meselelerde araştırmalar yapmak ve politikalar üretmek maksadıyla kurduğumuz Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi’nin başlıca çalışma alanlarını Türkiye’ye yönelik göç, göç tarihi, iskân, uyum, katılım politikaları olarak belirledik.
TÜGAM'a Katılmak İçin Tıklayınız
Vakıf bünyemizde göç, diaspora, İslamofobi ve Türkçe Ana Dili alanlarında akademik çalışmalar yapan araştırma merkezlerimize siz de dahil olabilirsiniz.
TÜGAM Araştırmacıları
Ekibimiz
Asmahil Kohan
TÜGAM
Araştırmacı
Araştırmacı
Dilay Sular
TÜGAM
Araştırma Asistanı
Araştırma Asistanı
Mawahib Hassan
TÜGAM
Araştırmacı
Araştırmacı
Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi'nin (TÜGAM) Yayımlanan Analizleri
- 2020
BİREYİN ÖZGÜRLÜK HAKKININ SINIRI VE DEVLETİN MÜNHASIR EGEMENLİĞİ: LİBYA’DAKİ GÖÇMEN GÖZALTI MERKEZLERİ
Uluslararası Göç Örgütü’nün (International Organization for Migration, IOM) MartNisan 2020 tarihli Libya Göçmen Raporu’na göre, ülkede kırktan fazla ülkeden en az 625 bin göçmen bulunmaktadır.2 Göçmenlerin çoğu komşu ülkelerden gelen insanlardan oluşmaktadır. Göçmenlerden yaklaşık 1500’ü Ulusal Mutabakat Hükümeti kontrolündeki resmi gözaltı merkezlerinde (detention center) tutulmaktadır. Bunun dışında binlerce göçmenin daha militanlar tarafından kontrol edilen göçmen gözaltı merkezlerinde tutulduğu bilinmektedir. 3 Süregiden iç savaş sebebi ile net bir sayıya ulaşılması şu an için mümkün görünmemektedir.
SINIRSIZ DÜNYA SORGULANIYOR: KÜRESELLEŞME, GÖÇ VE SINIR DUVARLARI
Çok amaçlı, çok (f)aktörlü ve çok sonuçlu bir süreç olan küreselleşme, belki de tarihindeki altın çağını 1990’lı yıllarda yaşamıştır. Bu süreçte küreselleşme ile ilgili birçok tartışma literatürde yer etmiş ve birçok tez ortaya atılmıştır. Bunlardan en dikkat çekeni şüphesiz ulus-devletin artık işlevini yitirip miadını doldurduğuna dair olanlardı.1 Söz konusu tartışmalar küreselleşmenin belki de en popüler söylemini ön plana çıkardı: “sınırsız dünya”.2 Neredeyse her şeyin sınır olmaksızın yoğun, hızlı ve sürekli olarak hareket ettiği bir dünyanın tasviri için kullanılmıştı bu söylem. Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, liberalizmin ideolojilerin kazananı olarak yeniden ön plana çıkması gibi gelişmeler de bu söylemin zeminini hazırlamıştı. Hatta tarihin bile sonuna gelindiğini iddia edenler olmuştu.
GÖÇE VE GÖÇMENLERE KARŞI ALINAN SINIR ÖNLEMLERİ: YUNANİSTAN
Dünya genelinde ve özellikle Avrupa’da küresel bir kriz olarak değerlendirilen mülteci meselesinden kuşkusuz en çok etkilenen ülkelerden biri Yunanistan. Krizin en üst noktaya ulaştığı 2015 ve 2016 yıllarında bu durum çok daha derinden hissedilirken söz konusu iki yılda toplamda 1 milyonun üzerinde göçmen deniz yoluyla Yunanistan’a geçiş yapmıştı. Artarak devam eden söz konusu göç akınına karşı üretilen politikalar ise -dünyadaki birçok devlette olduğu gibi- Yunanistan’da da sınırlarda ön plana çıkıyor. Yunanistan 2012’den günümüze kadarki süreçte göçü ve göçmenleri, sınır duvarından deniz bariyerlerine kadar çeşitli sınır önlemleriyle engellemeye çalışıyor.